KAFAYI TOPLARKEN: İLK DURAK ALANYA





Kıyılardan selamlar, sevgiler getirdim hepinize J

Uzun zamandır görüşemediğimizin farkındayım. En son yazımdan sonra tamamen ortadan kayboldum. Aslında kaybolmadım. Acayip dinlendirici bir tatil yaptım. Bir o kadar da yoruldum. Kat ettiğim yoldan bahsetmeyeceğim bile. Evet nerede kalmıştık. Hah! Bir önceki yazımda Ankara ile vedalaşmıştık.

Arkamı dönüp gittim Ankara’dan. Geriye bakmadım bile. Bir an duraksamadım. Bindim otobüse ve doğru Çanakkale’ye babamın yanına gittim. İlk kez bir planım yoktu yolculuğa çıkarken. Bu yolculuk biraz uzun olacaktı. Nereye varacağımı bilmediğim bir yolculuktu bu seferki… Çanakkale’de babamın sağlık durumu ve işlerini kolaçan ettikten sonra ilk olarak ikinci kordon da bir gün batımı keyfi yaptım. Hiç, ama hiçbir şey düşünmemek nedir onu tattım. İki günde eşyalarımı yerleştirdikten sonra, artık kafayı dağıtmanın vakti geldi dedim ve kendimi internette bilet alırken buldum.

İlk durak Alanya idi. Çok sevdiğim, eski dostlarım Alpay ve Hande’nin kurduğu tatlı yuvaya katılan yeni aile bireyini görmenin vakti gelmişti. Bir heyecanla ufak bir sırt çantası ve ufak bir bavul ile yola çıktım. Of Allah’ım. Çanakkale’den ilk kez güney tarafına yola çıkmıştım. Kaz dağlarından geçtik. Akşam karanlığında çok net göremesem de daracık bir yol, bolca orman ve inanılmaz güzel yıldızlar vardı. Çanakkale ile Alanya arasında mevcut olan tüm ilçelere ve beldelere uğrayarak, neredeyse 17 saatlik bir yolculuk yaşadım. Yeni doğrulttuğum belimi artık daha fazla hissetmiyordum. Ve işte nihayet varmıştım. Alpay beni otogarda bekliyordu her zamanki gibi. Kaptı aslanım çantaları dooooğru eve. Aman Allah’ım. Isırırım beni kapıda karşılayan çocuğu. Dünyanın en sevimli bebelerinden biriymiş meğer bu aşkın meyvesi. Bir çocuk ancak bu kadar güleç yüzlü olur. Ya da benim bebek hasretim tuttu. Ama kabul ediyorum,  Toprak ve ben doyasıya sarıldık birbirimize. Sıpacık ya. Bak yine ısırasım geldi. Dört gece ve beş gün boyunca arkadaşımın yükünü biraz olsun hafifletmeye çalıştıysam da, çalçene olduğum gerçeği yine bir anneyi uykusuz bıraktı. Ama çok keyifli vakit geçirdim. Hele o çikini (bizim oralarda bebeklere nazar değmesin diye çikin derler) kucağımda uyutuşlarım. Harika bir ikili olduk Toprak Bey ve ben.

Alanya’da geçirdiğim güzel vakitte Toprak beyin katkısı olduğu doğrudur. Ama o zıpırdan önce sevgili arkadaşlarımın çabalarını unutmamam gerekir. Hele bir gece mehtap turumuz vardı ki sormayın. Sevgili Pirates of Alanya adlı tekne çalışanları ısrar kıyamet hemen kalkacak diye Hande’yi ikna ettiler (bebeğimiz Toprak anneannesinde uyurken Hande’nin anne kalbi karadan uzaklaşmak istemiyordu). Bindik tekneye. Yaklaşık 1 saat sonra (5 dakika sonra kalkıyordu güya) Alanya limanında bir ses duyuldu “La gorsanlar (korsanlar demeye çalışıyor), de hayde herkeşler yerine, hazırlıklarınızı bitirin, yola çıkcaz gorsanlar” doğu insanımızın şivesine sahip bir amca mürettebatını uyardı yola çıkacağız diye ve arkasından bir müzik duyuldu… O ki öyle bir müzikti ki, her insana sevdiğini düşündürür, zorla tribe sokar, hatta önemli olan o müziği teknede dinlemektir. Evet o şarkıdan bahsediyorum. Titanic!!! Limandan Titanic eşliğinde, teknemizin süzülüşüyle yıldızların ve hilalin aydınlığı eşliğinde ayrıldık. Tam Hande’yi uyarıyordum ki sıradaki şarkılara dikkat et diye, bir ses yükseldi ki kaçacak delik aradım ama artık çok geç olmuştu. Bir şarkı düşünün ki içinde “karı istirem babo” diye bir laf olsun. O an gerçekten o tekneden atlamak istedim.


Gerçekten tarzına uygun bir konsept edinmiş olan “Pirates of Alanya” dillere destan bir mehtap turu yaşattı bize. Babodan “karı” istedikten sonra işler daha ilginçleşmeye başladı. Sıradaki şarkı korsanlardan tüm aklı beş karış havada olanlara gelsin, “Bu kimin donu?” adlı roman havası… Bu sevgili ülkemin nadide parçaları çaladursun, ben de gökyüzünde bir şey arıyordum. Bir eksik var ama ne? Gökyüzüne bakarken Alpay “ne arıyorsun?” diye sorunca ben de haliyle “ayı arıyorum” dedim. Ardından sağ tarafıma bakınca pala bıyıklı, has be has Türk kasına sahip, orta yaşlı bir amcanın yanımda oturduğunu farkettim. İşte ay parçası oradaydı. Tam yanımda ve gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Ardından sevgili korsanların patlattığı Ankara havasıyla da ortamımız şenleniverdi. Bizim ay parçası kalktı ayağa, karşısına da buldu bir delikanlı, başladılar oynamaya. Hey gidi seğmenler hey… Koca korsan teknesinin her yerinde çılgınlar gibi “Ankara’nın bağları” eşliğinde oynayanlar vardı. Bense Ankara’yı terketmemin ardından bunu dinleme henüz hazır değildim. Bu şahane parçaların ardından bir takım halay parçalarının çalınmasıyla tüm tekne coştu. Urfa sıra gecesi bile yaptık bir ara. Teknenin kıçında, korku dolu gözlerle birbirine bakan sevimli yaşlı çift olan turistler dikkatimi çekti. Ruhu genç çiftin önünde hunharca “Nemrudun kızı” söyleyip alkış tutanlar, damat halayıyla kendinden geçenler, insancıklar güzel ülkemin farklı bir yüzünü gördüler.

Alanya kalesinin açıklarına vardığımızda teknede ışıklar söndü ve disko müzikleri ile çılgın parti ışıkları yanıp sönmeye başladı. Daha da kötüsü o yurdum insanına “köpük partisi” yapmalarıydı. Hem de artık unutulmaya yüz tutmuş “Gangnam Style”, “Sex on the beach” ve daha aklıma gelmeyen bir takım disko parçaları eşliğinde… İnsanlar çılgınca köpüğün altında dans etmeye çalışıyor, genç kızlar yetenek yarıştırmaya çalışıyor, erkekler de yavaş yavaş onlara yanaşmaya çalışıyorlardı. “Yeter” diyordu korsan teknesi, “yeter”. “Battım, batacam” diyordu. Ağlıyordu mehtap, “keşke gelmeseydiniz” diyordu. Tamam, abarttım kabul ediyorum. Ama orada olup, o ambiyansı solumanız gerekiyordu. Ardından dönüş yoluna geçildi. Son günlerin popüler Türkçe parçalarından çalmaya başladılar. Ve kapanış. Kaptan dedi ki “Bu şarkı teknedeki tüm saplara gelsin”. Ve çalar Halil Sezai’nin muhteşem parçası İsyan… Ve teknedeki bayan yolculardan çığlıklar yükselir “İiiissssyaaaaaaaaaaaaaaaannn” diye, kaptanın verdiği yanıt “bu teknede sadece kızlar mı sap ya?”. Bu sakin şarkı eşliğinde Alanya limanına giriş yaptık ve nihayet yolculuğumuz sona erdi. Şahane Pirates of Alanya kaptanı bize yarım saat içinde 15 farklı duyguya erişim imkanı sağladığı için kendisine buradan teşekkürlerimi borç bilirim.

Alanya’da yaşadığım bu harika deneyimden sonra birkaç gün daha canım arkadaşlarımla vakit geçirip bayramdan 2 iki gün önce orayı terk-i diyar eyledim. Sıra Bodrum’da idi. Sakin Ekim Bodrum’u… Oradaki aksiyonlarımı da başka bir yazıda anlatacağım. Şimdilik sevgiyle kalın :)

1 yorum:

  1. ankara kendini hep hatırlatacak desene. :))) yeni hayatında başarılar mutluluklar

    YanıtlaSil