ROMAYI BİR DE BİZ YAKALIM DEDİK #3



Madem İtalya’ya kadar geldik, o zaman süslenir püslenir öyle atarım kendimi arkadaş! Dedim ve başladım saçlarımı yapmaya, ama bir yandan da açlıktan ölüyoruz. Sağ olsun Joseph bize mutfağı ve içindeki küçük harika kekleri gösterdi de, azıcık kendimize geldik. Saçlar maşalandı, ciciler giyildi, makyajlar yapıldı. Hadi bakalım Roma’yı keşfetme zamanı…

Önce bir aç karnımızı doyuralım dedik. Dön dolaş etrafı, heyecandan nereye oturacağına karar vereme. Bir saat kadar oteli merkez alırsak 500 m’lik yarıçap ile otel etrafını tavaf ettikten sonra, sonunda bir pizzacıya girdik. Belki dokuz ya da on çeşit dikdörtgen pizzalar, kuru mantarlısı, yaş mantarlısı, peynirliler, ançüezliler… Girdiğimiz pizzacı fast food tarzında olup, dilimlerinizi istediğiniz büyüklükte kesip, kilo ile satıyorlardı. Hemen patlattık kocaman birer dilim. Yaklaşık 200 gramlık dilim almıştım (2,50€).  Ohhhh, midemiz bayram etti. Eh madem tokuz artık tura devam etme vaktidir.

Dönüp dolaşırken önünden geçtiğimiz gelato dükkanlarını gördükçe ağzımızın suyu aktı. Bize de bir tanesine girip İtalyanların nefis dondurmalarını yerinde tatmak düşer dedik. Onlarca çeşidin olduğu L’orso Bianco’da göz zevkinize de hitap edecek renk renk dondurmaların sergilendiği dolabın önünde ağzım açık öylece bakakaldığımı hatırlıyorum. 3 top dondurma 3,20€ gibi bir fiyattaydı. Hangi çeşidi denesek diye çıldırıyorduk. Ve tabiri yerindeyse “Oh My Gosh”, yakışıklı bir İtalyan erkeği. Tezgahın arkasında cool tavırlarıyla duruyordu. Benim ağzım kulaklarıma vardı anında. Gözlerim baygınlaştı. Nevrim döndü. Tipik bir Terazi oluşumdan mütevellit, beni bağlayacak birinin de hayatımda olmaması gazıyla salyalarımı akıtarak dondurmacı çocuktan istedim dondurmamı. Eh flört 27 yıldır bizim işimiz. Derken parmağındaki yüzük boynumu öne eğerek oradan ayrılmama sebep oldu. Şunu söylemeliyim ki L’orso Bianco’da satılan gelatolar İtalya seyahatimiz boyunca yediklerimizin en iyisiydi.

Google Maps'ten alıntıdır.
Trip Advisor'den Alıntıdır.
Dondurmalarımızı midemize gömebileceğimiz rahat bir yer ararken Santa Maria Maggiore kilisesi önündeki meydanda çeşmenin yanında oturduk. Etrafımızı izledik. Hala inanamıyordum Roma’da oluşumuza. Yıllarca hayal etmiştim ve şimdi buradaydım. Sonra başladık yürümeye elimizde harita, sokak ve cadde isimlerine bakarken çok önemli bir şey farkettim. O kadar iyi planlanmış ki turistler için her şey, gezmek inanılmaz kolay. Zaten haritalarda yazıyor tüm cadde sokak isimleri, kafanızı kaldırdığınız her sokak her cadde köşesindeki binanın iki cephesinde de hangi cadde hangi sokak olduğu yazıyor. Hiç atlanmamış. Tüm şehirde her yerde nerede olduğunuzu kolayca anlayabiliyorsunuz. Kimseye yol sormak zorunda kalmıyorsunuz.
Santa Maria Maggiore' Kilisesi
Google Maps'ten alıntıdır.
Yürürken etrafa şaşkın bakışlarımız, açık ağzımız ve elimizdeki harita turist olduğumuzu kanıtlar nitelikte olacaktı ki, gelen geçen İtalyan erkekleri flörtöz bakışlarını üzerimizden alamıyorlardı. Yine de bir tane gündüz vakti sarhoş olan bir İtalyan haricinde rahatsız eden olmadı. Olabildiğince özgür hissediyordum. Çeşitli sokak aralarına girip en az 100 yaşında olan binalar bakarken, devasa kapıları dikkatimizi çekti. Gerçekten harikaydı. Binalar olabildiğince yaşlıydı. Kimi açık kapılardan içeri bakmayı ihmal etmedik tabi, bazılarının ortasında avluları vardı. Devasa pencereleri, müthiş ellerle şekillendirilmiş heykelcikleri vardı bazı binaların. Her sokakta sanat yaşıyordu adeta. Yürü yürü vardık Venezzia Meydanına, burada ki görkemli yapısı ve müthiş heykelleri ile Monumento a Vittorio Emanuele II binası karşımızdaydı. Önünde fotoğraflarımızı çekildik. Hemen yanında duran La Colonna Traiano alanındaki arkeolojik kolonları incelemeyi atlamadık tabi.

Monumento a Vittorio Emenuele II
Yollar, sokaklar boyu yürürken dikkatimizi çeken iki durum daha oldu. Birincisi her sokak ufak da olsa bir meydana çıkıyordu. İnsanların nefes alabileceği irili ufaklı meydanlar doluydu Roma’da. İkincisi ise Hemen her sokakta çeşme vardı. Buraya dikkat! Çeşmelerden akan su içilebiliyordu. Bu durumda neredeyse hiç su almadık Roma gezimiz boyunca. İlk şişelerimizi edinmek üzere bir marketten su aldık ki, maden suyu gibiydi. Normal su içmek istiyorsanız, sipariş verirken “musluk suyu” diye belirtmeyi unutmayın. Veya “water, no sparkling, no gas” deyince de anlıyorlar, hattı çoğu ancak öyle anlıyor. Duymuşsunuzdur. İtalyanlar çok İngilizce bilmiyorlar. İlk şişelerimizi edindikten sonra, her çeşmede durup sularımızı tazeledik. Böylece her zaman soğuk suyumuz oldu.

Piazza Venezzia’dan sonra yine ara sokakları keşfederken bir binadan inanılmaz güzellikte bir keman sesi geldiğini fark ettik. Dayanamadık sesi takip edip bir binanın avlusuna girdik. Yakışıklı bir delikanlı, elinde kemanı, akustik harika, ses olabildiğince yükseliyordu. Ambiyans muhteşemdi. Tüylerimiz diken diken, oturduk bir basamağı, delikanlının içini dinledik adeta. Linkteki videodan siz de dinlediğimiz müziği duyabilirsiniz. Yalnız videoyu yan çektiğim içi, üzerinde oynama yapmak suretiyle istemeden kullandığım programın reklamı yapışmış durumda, bunun için kusura bakmayın.

Yakışıklı kemancımızı dinleyip, keman kutusuna biraz bozukluk attıktan sonra ara sokaklara tekrar daldık. Her zamanki gibi ağzımız açık şekilde her adımı fotoğraflarken, kendimizi Fontana di Trevi yani Aşıklar Çeşmesi’nde bulduk. Hemen paralarımızı attık, dileklerimizi diledik. Son dileğimiz, herkesin yaptığı gibi tekrar Roma’ya gelebilmek içindi. O bölgede bulunan dükkanların dayanılmaz çekiciliğine bıraktık kendimizi. Müthiş çantalar, maskeler, kuklalar, ayakkabılar, hediyelikler, saatler… Alışveriş cenneti. Gözlerimizde kalpler oluştu adeta. Bu sırada da adım başı bir sokak sanatçısına rastlıyorduk. Hepsini keyifle dinledik, keyifle izledik.

Pinokyo
Sokaklar arasında gezinmeye aynen devam ederken, her sanat dalından bir parçaya tanıklık ettik, irili ufaklı mağazalardaki el yapımı hediyeliklere, ürünlere de hayranlıkla baktık. Alışverişi son güne bırakmak zorundaydık. Malum Euro memleketindeyiz, her Euro 3 TL değerinde olunca, ne kadar harcama yapacağımızı kestirmek de bir hayli zor oldu. Alışverişi de sona bırakmak en mantıklı şeydi. Netice dönüşümüz Roma’dan olacaktı. Neyi nereden alabileceğimizi aklımızda tutup, son gün aksiyon alacaktık.

Sonunda vardık Pantheon’a. Önündeki meydanda pandomimciler, opera sanatçıları, gitaristler, ressamlar ufak gösterilerini sergiliyorlardı. Oturduk bir kafeye, birer kadeh şarap içtik. Oh beeee, keyif, özgürlük, böyle bir şeydi işte. Hiçbir şeyi düşünmeden şölenin tadını çıkardık.

Pantheon'un Önündeki Meydan

Pantheon
Dinlenirken hava iyice kararmıştı ve biz de hala yol yorgunuyduk. Odaya dönmek için tekrar başladık yürümeye. Ara sokaklarda daha görülecek çok şey vardı. O binaların, o kapıların güzelliği, sokakların sonunda bizleri bekleyen ufak meydancıklar. Her şey harikaydı. Dönüş yolundayken artık daha fazla adım atamayacağımı hissettim. Keşif yapalım derken bir hayli yol almıştık. Biz de farklı bir yol izleyelim dedik. Buraya kadar gelmişiz. Toplu taşıma fakir ruhumuzda var. Bindik otobüse. Sanırsın ki, Kızılay-Eryaman otobüsü. O ne kalabalık. Bilet bile sormadılar. Bastık gidiyoruz. Sıkış tepiş. Önümde bir din adamı (rahip), adama dokundukça gülme geliyor, tövbe tövbe diyordum. O kalabalıktan sonra vardık durağa, indik, doğru otele. Anahtarlarımızla girdik önce apartmana, sonra otele, sonra da odamıza. Öylesine yorgunduk ki, fotoğrafları yedekledikten sonra her elektronik cihazı şarjlara takıp, uykuya daldık. Roma’da 1. Günün sonu…

Roma'daki Devasa Kapılara Örnek

2 yorum:

  1. sana iyi gezmeler bizim için de gez tatlım:)
    keşif etkinliğimden geldim desteklerinizi bekliyorum
    BLOG:senbenvehayat.blogspot.com.tr
    İNSTAGRAM:evintekkizimona
    YOUTUBE KANALIM:https://www.youtube.com/channel/UCthmdOfIbyTUgagQh4Q8lxw

    YanıtlaSil
  2. Aslında geçen yııl yaptığımız bir geziydi. Tarih vermediğim için sanırım böyle anlaşıldı. Blogumu ziyaret ettiğin için teşekkür ederim. Ben de seninkini gezdim. Ne kadar çok ürün denemişsin. :)

    YanıtlaSil